Özgürlük Bağlamında Panik Kavramı
Yayın Tarihi: 08.06.2025 • Yazar: Kl. Psk. Özge Erkonan
Kategoriler:
- Panik Bozukluk
- Psikoterapi

Bazen her şey yolunda gibi giderken, içeride bir şey aniden ayağa kalkar. Kalp hızlanır, nefes daralır, yer ayakların altından kayar. Tehlike yoktur ama beden alarmdadır. Panik atak geldi denir, neden geldiği bilinmeden.
Ama belki de panik atak sadece geldiği için değil, bize bir şeyler anlattığı için önemlidir.
İnsan ruhsallığı, Freud’un kuramında üç ana güç arasında bir denge arayışı içindedir: ilkel dürtülerin taşıyıcısı (haz arayan) id, yasaklayan ve denetleyen (kural koyan) süperego ve bu ikisi arasında dengeyi sağlayan ego. Ego'nun işlevi, yalnızca arabuluculuk değil; aynı zamanda içsel dünyada düzeni sürdürebilmek için gerekli olan sınırları koymak ve devam ettirmektir.
Süperego, bireyin içselleştirdiği toplumsal yasaların ve ebeveynsel seslerin temsilcisidir. Ancak her yasa içselleştirilmiş/benimsenmiş değildir. Bazı yasalara yalnızca ‘öyle öğrenildiği’ ya da ‘öyle olması gerektiği’ için dışsal baskılarla uyulur; yani birey bu yasakların nedenini tam olarak anlamasa da uyar. Bunlar genellikle sorgulamadan kabul ettiğimiz ebeveynsel tutumların yansımalarıdır. ‘Erkekler hep güçlüdür, ağlamaz… Kız çocuğu öyle çok gezmez… Büyüklere her daim sevgi-saygı duyulmalıdır… İnsan çocukları için kendini feda etmelidir…’ gibi birçokları. Ne var ki, bazen bu dış baskılar zayıflayabilir ya da içsel dünyada o yasaklara duyulan ihtiyaç ortadan kalkabilir ve kişi kendini “daha özgür” hisseder. Bu özgürlük çoğu zaman arzulanır gibi görünse de psikanalitik düzlemde her özgürlük bir belirsizliği ve dolayısıyla bir tehdit hissini de beraberinde getirir. Kişi kendini hem arzuları hem de bu arzuların getirdiği belirsizlikle baş başa bulur ve artık yeni bir denge kurmak zorundadır.
Bu yeni dengenin kurulma aşamasında panik atakları devreye girer.
Panik, bilinç düzeyinde açıklanamayan fakat bedenin tüm ağırlığıyla yaşadığı bir alarm halidir. Dış dünyada karşılığı olmayan (gerçek bir aslan kovalamıyorsa ya da bir doğal afetin ortasında kalınmadıysa..) bu panik alarmı kişi için anlamsız görünür. Peki o zaman bu alarm neden çalmaktadır? Bir özgür düşünce haline karşı kurulu olabilir mi?
Evet. Süperegonun bastırıcı sesi çekildiğinde, birey kendini daha özgür ama aynı zamanda bir “boşlukta” bulur. Bu boşluk, id'in talepleriyle dolmaya başladığında, benlik için tehdit edici bir sahne oluşur. Bu sahne, alışageldiği süperego yasaklarının gevşemesiyle gelen bir özgürlük hissi ve onun getirdiği belirsizlikle ne yapacağını bilememe halidir.
Ve böylece kişi, panik atağı sayesinde özgürlüğünü ya da özgür düşüncelerini kendi eliyle sınırlandırır, kendi kendini durdurur. Beden devreye girer ve “Dur. Burada bir sınır vardı, onu geri getiriyorum.” der. Bu durum bazen; yeni deneyimler keşfetmek isteyen bir genç kadının daralan nefesinde (çünkü kadınlar çok gezmez), bazen anne-babaya hissedilen öfkenin ardından hızla çarpan bir kalpte (çünkü büyükler her zaman haklıdır) ya da bir adamın uzun süredir baskıladığı yorgunluğunun ardından gelen nedensiz çarpıntılarında (çünkü her daim güçlü olmalıdır) görünür.
Panik böylece görünürde bir krizken, içeride bir denge hareketidir.
Kişi bu öğrenilmiş kurallardan özgürleşmenin ağırlığını taşıyamadığında, yeni bir düşünce sistemi kuramadığında, ruhsallık bu özgürlüğü kısıtlayarak kendini düzenler. Ve belki de en çok da özgür olduğunu hissettiğinde, neden böyle hissettiğini anlayamadığı bir korkuyla karşılaşır.
Özetle, panik bozukluk yalnızca bir “rahatsızlık” değil, bazen ruhsal yapının kendi içinde bulduğu “geçici bir çözüm biçimi”dir. Süperegonun geri çekildiği anlarda, kişi özgürlükle karşılaştığında, eğer bu özgürlüğü taşıyacak içsel yapı hazır değilse, panik devreye girerek yeniden sınır çizer.
Ve bu sınır bazen bir nefesin daraldığı, kalbin hızlandığı, ama aynı zamanda ruhsallığın düşmemek için tutunduğu o ince çizgidir.